Vize engeli…
ŞÜPHESİZ Kİ, üyelik müzakerelerinde ülkemizin de eleştiriye açık yanları olmuştur. Ancak, AB yetkililerince ülkemize yönelik takınılan tavır, bütünüyle ve oldukça haksızdır. 2016’dan üyelik müzakerelerinin durdurulduğu 2021’e kadar gerilen ve daha sonrasında Pozitif Gündem ile karşılıklı kazanımlar elde edilmesi hedefiyle başlatılan süreç, hayal kırıklıklarımızın ne ilki ne de sonudur. Nitekim, AB Yüksek Temsilcisi Josep Borell ve Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Oliver Varhelyi tarafından hazırlanarak 29 Kasım 2023 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan rapordan sonra oluşan olumlu hava, son AB Zirvesi’nde Türkiye’ye yönelik dile getirilen aynı engeller ile yeniden dağıtıldı. Bu nokta, tam da “uzun ince yol”a bir de “sabır” ifadesini eklemenin yeridir.
Bu metafor üzerinden sizleri düşünmeye çağırdığım bir diğer husus ise vize konusudur. Vatandaşlarımız için artık bir çileye dönüşen vize uygulaması; adeta sanayicilerin, ticaret erbabının ve personellerin Avrupa’ya giriş-çıkışını engelleme kozuna dönüşmüştür. Bu da Türkiye’nin rekabetçi pozisyonunu açıkça zedelemektedir. Vize engeli nedeniyle gerçekleştirilemeyen B2B görüşmelerinden kaynaklı dolaylı maddi zarar, mevzubahis dahi edilmiyor. Dolayısıyla, vatandaşlarımıza yönelik vize uygulamasının zamansal ve maddi maliyeti, bu konuda atılacak somut adımlara duyduğumuz ihtiyaçla doğru orantılı bir şekilde artmaktadır.
ÇİFTE STANDART SON BULMALI
Öte yandan aynı AB, bugün kendi geleceğine ilişkin tartışmaları artık “Yeşil Mutabakat”, “Sınırda Karbon Mekanizması Düzenlemesi” gibi sistemlerle, 2050 yılına hedefler koyarak, kendisini her yeni koşula karşı dayanıklı hâle getirmeye gayret göstermektedir.
Dahası Türkiye gibi en önemli ticaret partnerlerine de bu konulardaki duyarlılığını her fırsatta hatırlatmaktadır. Kuşkusuz Türkiye sadece AB istediği için değil; kendi ülke ekosisteminin sağlıklı geleceği için İklim Değişikliğine duyarlı bir ekosistemi oluşturmak için elinden geleni yapacaktır. Fakat Türkiye’nin üyelik konusunda yarım asrı aşan samimi çabası görmezden gelinirken, en azından bu çabalar göz önünde bulundurularak; “Yeşil Dönüşüm” konusunda Avrupa’da şirketlere verilen desteklerin Türk şirketlerine de kullandırılması, AB organlarının bu süreçteki iyi niyet göstergesi olarak algılanacaktır.
Bütün bu gelişmelere rağmen, bilinmesini arzu ederim Türkiye’nin en kısa sürede Avrupa Birliği’ne entegre olması hem bölgesel barışın tesisinde hem de küresel ekonominin önündeki belirsizliklerin giderilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin AB’ye üyeliği noktasındaki inancımı tüm olumsuzluklara karşın koruduğumu ifade ederken, AB organlarının da bu süreçle ilgili çifte standartlarını artık bir kenara bırakmalarının zamanının geldiğini ifade etmek istiyorum.
AB’nin STA imzaladığı ülkelerin malları Türk pazarına gümrük vergisi veya kotaya maruz kalmadan girebilmekte, ancak Türk malları söz konusu üçüncü ülkelerin pazarlarında aynı avantajlardan yararlanamamaktadır.